35. OLAĞAN GENEL KURULUMUZU GERÇEKLEŞTİRDİK



35. OLAĞAN GENEL KURULUMUZU GERÇEKLEŞTİRDİK

Türkiye Yem Sanayicileri Birliğinin 35. Olağan Genel Kurulu 5 Nisan 2016 tarihinde Ankara’da gerçekleştirilmiştir. Genel Kurulumuza, Birliğimiz üyeleri yanında, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Müsteşar yardımcıları Dr. Durali Koçak ile Dr. Nihat Pakdil, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına bağlı kuruluşların üst düzey temsilcileri, sivil toplum kuruluşlarının başkan ve temsilcileri ile akademisyenlerimiz ve yem sektörüne hizmet veren sektör paydaşlarımız katılmıştır.

Saygı duruşu ve İstiklal Marşımızın ardından Divan heyetinin seçilmesiyle başlayan Genel Kurulda açılış konuşması yapan Birlik Başkanımız M.Ülkü Karakuş;

Son 10 yılında dünya hububat üretiminin yüzde 50’ye yakın artış göstererek 2 milyar tonun üzerine çıktığını, Dünya yağlı tohum üretiminin de benzer şekilde artış gösterdiğini, bu düzenli üretim artışlarına rağmen spekülatif hareketler nedeniyle düzensiz fiyat artışlarının görüldüğünü söylemiştir.

Son yıllarda dünyada gıda fiyatlarının düşmesine rağmen Türkiye’de artış göstermesine değinerek ülkemizde gıda fiyat artışları konusunda yeterince önlem alınamadığını dile getirmiştir. Tarımı ile sanayisi arasındaki entegrasyonu tamamlayan ülkelerde milli markaların ortaya çıktığını ve ülkelerinde de bu markalara sahip çıkmaya başladığını ifade etmiştir.

Türkiye’nin yem üretimi bakımından, kendi yemini üretenler de dikkate alındığında dünyada ilk 10 içerisinde yer aldığını, sektörün 1980’li yılların başından günümüze kadar geçen sürede 11 kat büyüdüğünü, bu büyümenin Türkiye’nin süratle bitkisel üretimden hayvansal üretime doğru geçiş yaptığının bir göstergesi olduğunu vurgulamıştır.

Türkiye’nin faal yem fabrikası kapasitesi bakımından 4-5 milyon ton daha fazla yem üretme kapasitesine sahip olduğunu, son zamanlarda yağlı tohum üretimimizde artış sağlanmasına rağmen Türkiye bitkisel üretiminin yem sektörünün ihtiyacına yetmemesi nedeniyle soya, kepekler ve diğer yağlı tohumlar başta olmak üzere yüksek tonajlarda yem hammaddesi ithalatı yapıldığını söylemiştir.

Türkiye yem hammaddesi ithalatının deniz aşırı ülkelerden, Karadeniz ülkelerine doğru kaydığını, bu durumun dikkat çekici bir değişimin olduğunu katılımcılarla paylaşmıştır.

Geçtiğimiz sene gübre ve yem hammaddelerinde KDV’nin sıfırlanmasının, üreticisinin omuzlarında bulunan yükün hafifletilmesi anlamında olumlu bir karar olduğunu,  ancak yem sanayicisinin KDV indirimini yem fiyatlarına yansıtmadıkları yönündeki haberlerin gerçeği yansıtmadığını söyleyerek, son 10 yılda yem hammadde fiyatlarında ortalama %185 artış olurken karma yem fiyatlarında ise %138 oranında artışın olduğunu vurgulamıştır.

TMO’nun hububat fiyat artışlarını önlemek piyasayı düzenlemek adına özellikle mısır konusunda risk aldığını ancak bunda da başarılı olduğunu, aksi halde fiyatların çok daha fazla artış gösterebileceğini ifade etmiştir.

Dünya fiyatlarının üzerinde oluşan yem hammadde fiyatlarımız nedeniyle pahalı yem üretmek zorunda kaldığımızı, bu durumun da et, süt ve diğer hayvansal ürünlerin fiyatlarını artırdığını söylemiş ve son olarak sektörümüzün sorunlarına değinmiştir.

Nakliye fiyatlarının yüksekliğine vurgu yaparak, TMO’nun stoklarında Güney Doğu’da mısır olduğunu ancak asıl mısır tüketiminin Batı bölgelerimizde olduğunu, 120-130 TL/Ton nakliye bedeliyle mısır sevkiyatı yapılabildiğini bu durumun kabul edilebilir seviyenin bir hayli üzerinde olduğunu söylemiştir.

Bakanlığımızca, mazot fiyatlarında %50 oranında indirim yapılacağı açıklamasının bir devrim niteliğinde olduğunu, ancak TMO’dan 760-780 TL/Ton’dan alınan mısırın yüksek nakliye bedelleri nedeniyle fiyatının 950 TL/Ton’a geldiğini, bunun önlenmesi amacıyla yerel yönetimlerin ve Jandarmanın Bakanlığımız ile işbirliği halinde bu duruma müdahale etmesi gerektiğini söylemiştir.

Sektörün transgenik ürünler konusunu sürdüremez hale geldiğini, bu konuda mevzuat nedeniyle hem sektörün hem de Bakanlığımızın gereğinden çok uğraş verdiğini, bu nedenle Biyogüvenlik mevzuatının AB ile tam uyumlu hale getirilmesi gerektiğini vurgulamıştır.

Rendering ürünlerin tür içi kullanımının yasaklanmasının uygulanması konusunda başta yerel yönetimler olmak üzere, büyükşehir belediyelerinin, ilgili Bakanlıkların ve ilgili sektörlerin hazır olmadığını, mevcut bilimsel veriler doğrultusunda hayvansal yan ürünlerin kanatlılarda ve balıklarda tür içi kullanımdan kaynaklanabilecek sağlık sorunları olmaması nedeniyle bu yasaklamanın kaldırılması gerektiğini dile getirmiştir.

Kasaplık hayvan ve et ithalatının ileriye dönük olarak piyasayı düzenleyici bir faydasının görülmediğini, tavukçuluk sektörü gibi serbest rekabetin oluştuğu bir yerde spekülasyonların oluşmadığını örnek göstererek, kırmızı et üretiminde de benzer bir politikanın benimsenmesiyle fiyatlarının serbest piyasada oluşması gerektiğini söylemiştir.

Kırmızı et fiyat artışlarının kasaplık hayvan ve et ithalatı ile değil, süt fiyatlarının dengelenip dişi hayvan kesimlerinin ve buza kayıplarının önlenmesiyle durdurulabileceğini belirtmiştir.

Bakanlığımızın havza bazlı üretim modelini çok olumlu karşıladıklarını, bu modelin hayata geçmesiyle çok olumlu sonuçların ortaya çıkacağının beklendiğini dile getirmiştir.

Hayvansal ürünlerin medyada karalanmasının engellenmesine yönelik olarak Bakanlığımızın girişimlerde bulunması gerektiğini söyleyerek, tüm katılımcılara katılımlarından dolayı teşekkür etmiştir.

 

BESD-BİR Başkanı Dr.Sait KOCA:

Yem üretiminin ve dolayısıyla hayvansal üretimin arttığını, ancak 37 kg kişi başı et tüketimimiz ile dünya ortalaması olan 43 kg’ın bile gerisinde olduğumuzu belirtmiş ve beyaz et tüketiminin arttırılması konusunda sektör olarak gerekeni yapmaya hazır olduklarını dile getirmiştir. Nüfusumuzun şu an 80 milyon civarında olduğunu, 2040 yılında ise TÜİK rakamlarına göre 92 milyon olmasının beklendiğini ve artan nüfusun ihtiyacının karşılanması gerektiğini belirtmiştir.

OECD’nin açıkladığı öğrenci değerlendirmeleri sonuçlarına bakıldığında ağırlıkla et tüketen ülkelerde öğrencilerin matematik ve fen puanlarının daha yüksek,  ağırlıkla tahıl tüketen ülkelerde ise öğrencilerin matematik ve fen puanlarının düşük olduğunun görüldüğünü ve bu nedenle de et tüketimini arttırmanın önemli olduğunu vurgulamıştır.

Yem hammaddesi ithal etmek zorunda olduğumuzu, hammadde ithal etmezsek et ithal etmek zorunda kalacağımızı dile getirmiştir. Hububattaki dengesizliklerin giderilmesi gerektiğini, devletin artık TMO’yu devreden çıkarak Türkiye’de olması gereken fiyatı belirleyip ona göre gümrük vergilerini oluşturması gerektiğini ve bunun daha fazla rekabet ortamı getireceğini dile getirmiştir.

Beyaz et sektöründe çok az firmanın bulunduğunu ve bunların entegrasyonlar olduğunu, Bakanlıkla temas halinde çok büyük sorun olmadan çalışmaya devam ettiklerini, son zamanda kuş gribi dünyada yaygın şekilde görülürken Bakanlığımızın biyogüvenlikle ilgili aldığı önlemler sayesinde ülkemizde bir sorun yaşanmadığını belirtmiştir.

Bölgeselleştirme çalışmasının tamamlandığını, bu konunun ihracat açısından kendileri için önem taşıdığını ifade etmiştir.

Rendering ürünlerinin yasaklanmasının en çok darbe vurduğu sektörlerinden birinin de beyaz et sektörü olduğunu, bu ürünlerin yurtdışına pazarlanabileceğini ancak yurtdışı fiyatların yurtiçi fiyatların neredeyse yarısı değerinde olduğunu, bu ürünleri dışarı satsak bile yerine yeni hammadde ithal etmemiz gerekeceğini vurgulamıştır.

Bilgi kirliliği konusunda da Bakanlığın desteğinin sektöre güç vereceğini dile getirerek sözlerini tamamlamıştır.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Dr.Durali Koçak ise:

Hayvansal ve bitkisel üretimde sürdürülebilirliğin sağlanmasında büyük katkısı olan sektörlerden birisinin de yem sektörü olduğunu, sektörün üstüne düşen görevi fazlasıyla yerine getirdiği için ülkemizin yem sektörüne teşekkür etmesi gerektiğini dile getirerek sözlerine başlamıştır.

Ülkemizin şartları gereği, hayvansal üretimin sürdürülebilirliğinde ve performansın yükseltilmesinde karma yeme ihtiyacımız olduğunu ve ayrıca yem sektörünün bilgi ve teknolojiyi de getirdiğini ifade etmiştir. Yem sektörünün olmaması durumunda, bugünkü kanatlı ve su ürünleri üretiminin, besi performanslarının gerçekleştirilemeyeceğini belirtmiştir. Aynı zamanda yem sektörünün ara bir sektör olduğunu, bitkisel üretimden aldığını yeme dönüştürerek hayvansal üretime aktardığını ve bu şekilde hem bilgi aktardığını hem de finanse ettiğini dile getirmiştir. Yem sektörünün her yönüyle kendini tamamladığını ve rekabet ortamının da oturmuş olduğunu ifade etmiştir.

Dile getirilen sorunlar konusunda her zaman Bakanlığın iletişime açık olduğunu, laboratuvar analizleri ile ilgili sıkıntılar için itiraz mekanizmasının var olduğunu, rendering ürünler konusunda kişisel olarak bilime ve akla dayalı bir yol takip edilmesi ve ona göre karar verilmesi gerektiğini düşündüğünü ve bilgi kirliliği konusunda doğru bilginin sağlanması için akademisyenlere görev düştüğünü dile getirmiştir.

Hayvansal üretimde maliyetlerin %70-75’ini yemin oluşturduğunu ve maliyetleri düşürmek için yemle ilgili sorunların en aza indirilmesi gerektiğini dile getirilmiş, hepimizin bu ülke için var olduğunu ve ortak hedefe, ortak strateji ile yürünmesi gerektiğini vurgulayarak sözlerini tamamlamıştır.

Açılış konuşmaları ardından gündem maddeleri Genel Kurula katılan üyelerle müzakere edilmiştir.

Genel Kurul sonunda Murat Ülkü Karakuş Yönetim Kurulu Başkanlığına ve Yönetim Kurulu üyeliklerine, Bekir Taşkaldıran, Önder Matlı, Ali Çalış, Zeki Zorbaz, M.Musa Özgüçlü, Celal Küçükçöğen, Aykut Müftüoğlu, Akif Coşkun, Oğuz Tuna, Nihat Öztürk, Ayhan Kındap, Bülent Akça, Mevlüt Solmaz ve Ahmet Behiç Salt, Denetim Kuruluna Ahmet Karakol, Bayram Yumrukaya ve Mustafa Doğan, Meslek Disiplin Kuruluna ise Dr. Sait Koca, Yaman Akiş ve Dr. M. Ali Tanör seçilmişlerdir.

Genel Kurul, katılımcıların bir araya geldiği akşam yemeği ve TRT ses sanatçısı Ayşen Birgör’ün müzik ziyafeti ile son bulmuştur.