TÜSEDAD ÜYELERİYLE YEM VE HAYVANSAL ÜRETİMİ DEĞERLENDİRDİK



TÜSEDAD ÜYELERİYLE YEM VE HAYVANSAL ÜRETİMİ DEĞERLENDİRDİK

Başkanımız M. Ülkü Karakuş 11.06.2020 tarihinde TÜSEDAD tarafından organize edilen online toplantıya katılarak, TÜSEDAD üyeleri ve sektör paydaşları ile yem ve hayvansal üretime ilişkin istişarede bulunmuştur.

Karakuş sunumunda, tarım sektöründe değiştirilemeyen üst başlıklar olduğunu, dünyada nüfus ve gelir seviyesinin artması ile tarımsal ürünlerin pazarının arttığını buna karşılık iklim değişikliği, kaynakların azalması, kirlilik, göç gibi zorlukların da bulunduğunu dile getirmiştir. Yem sanayisinin insan tüketimine sunulamayan atık ve artık ürünleri kullanarak çevreyi koruduğunu, bitkisel ve hayvansal üretim arasında bir köprü olduğunu, teknik personelleri ile sahada ve çeşitli toplantılar vasıtasıyla üreticilere eğitim verdiğini ve vadeli satışlarla da hayvancılığı desteklediğini belirtmiştir.

Sektörde hem kendi yemini yapan hem de fabrika yemini kullanan işletmelerin olduğuna değinen Karakuş, elbette isteyen işletmelerin kendi yemini yapabileceğini, gerek laboratuvar analizleri, gerek hijyenik üretim, taşıma depolama koşullarının sağlanması açısından yem yapma işinin ciddiye alınması gerektiğini ifade etmiştir. Uygun şartlara sahip olunmadan kendi yemini yapmanın çok da doğru bir iş olmadığını, bir yem yaparken içeriğinin ayarlanması, iz elementlerin miktarı, hammaddeleri alım gücü, gelen hammaddenin kontrol edilmesi gibi koşulların önemini vurgulamıştır. Ayrıca, yem sanayisinin hayvansal üretimi desteklediğini ve aynı geminin yolcuları olarak et, süt, balık üreticisini en çok düşünen sektörlerden biri olduğunu belirtmiştir.

Ülkemizde 500 üzerinde yem fabrikasının 300 tanesinin profesyonel anlamda üretim yaptığını ve Türkiye’nin 25 milyon tonluk karma yem üretimi ile AB’de 1’inci, dünyada da 7’inci sıraya yükseldiğini açıklamıştır. Sektörde küçük kapasiteli fabrikaların ağırlıklı olduğunu belirten Karakuş,  2023 yılında ise 31 milyon ton civarında yem üretimine ulaşılacağının tahmin edildiğini belirtmiştir.

Bitkisel üretimin karma yem üretim hızına yetişemediği için sektörün de yemde kullanılan hammaddelerin %47’sini ithal edilmek zorunda kaldığını, bu ithal ürünlere 4 milyar dolar civarında bedel ödendiğini, artan dolar kurunun sektöre yük getirdiğini, her ne kadar finanse edilmeye çalışılsa da bu maliyetlerin mecburen yem fiyatlarına da yansıtıldığını açıklamıştır.

Soya ve küspesi, mısır ve ürünleri, kepek, DDGS ve diğer küspeler gibi ürünlerin toplam yem hammaddesi ithalatının %86‘sını oluşturduğunu; bu ürünlerin de ihraç edilen tavuk, yumurta, balık gibi ürünlerin üretiminde kullanıldığını ve bu vesileyle dolaylı olarak ihraç edildiğini belirtmiştir.

Karma yem fiyatlarının Türkiye’deki enflasyon rakamlarıyla uyumlu şekilde artış gösterdiğini, hammadde fiyatlarındaki artışla bağlantılı olarak yem fiyatlarının da arttığını; hatta son 10 yılda hammadde fiyatları %228 artarken, karma yem fiyatlarının %189 oranında arttığını yani karma yem fiyatlarındaki artışın hammadde fiyat artışlarının altında kaldığını vurgulamıştır.

Türkiye’nin asıl probleminin kaliteli kaba yem açığı olduğunu, ülkemiz coğrafyasında mümkün olduğunca bu açığın kapatılmaya çalışılması gerektiğini ifade etmiştir. Kesif yem açısından bakıldığında; Türkiye’deki besi ve süt yemi fiyatlarının gelişmiş Avrupa ülkelerindeki fiyatlardan yüksek olmadığının altını çizmiştir.  Daha önceki yıllarda yem fiyatları dünya fiyatlarına göre biraz yüksek olsa da, son yıllarda Türkiye’deki hububat fiyatlarının dünya fiyatı seviyesine çekilmesi ile karma yem fiyatlarının da dünyadakine benzer seviyelere gerilediğini belirtmiştir.

Tarımdan hizmetler sektörüne geçiş hızlı olduğu için, sanayileşmede ülkemizin kaçırdığı fırsatlar olduğuna dikkat çekmiştir.

Dünyada üretim faktörlerinin emek, sermaye, doğal kaynaklar ve girişimci güç ile ilerlediğini, girişimci gücün yerini ülkemizde bazen devletin doldurduğunu ve bunda da bazı aksaklıkların yaşandığını ve sonrasında serbest pazar ekonomisine geçildiğini ama bu süreçte de bazı aksaklıkların yaşandığını ifade etmiştir.

Sulanabilir arazilerin arttırılması, dahilde işleme rejimi geliştirilerek ihracatçıya avantaj sağlanması, işletmelerin özellikle elektrik, doğalgaz gibi sabit giderlerinin desteklenmesi, tarım sektöründe üreticilerin üretime devam etmesini teşvik edecek düzenlemelerin yapılması, biyoteknolojik ürünlerin kullanımı açısından AB’ye tam uyum sağlanması gibi uygulamaların sektörün sorunlarının giderilmesine katkı sağlayacağını dile getirmiştir.