ÇİĞ SÜTÜN KALİTESİNE GÖRE SINIFLANDIRILMASI TOPLANTISINDAYDIK



ÇİĞ SÜTÜN KALİTESİNE GÖRE SINIFLANDIRILMASI TOPLANTISINDAYDIK

Hayvancılık Genel Müdürlüğünce “Çiğ Sütün Kalitesine Göre Sınıflandırılması” toplantısı 11.07.2019 tarihinde düzenlenmiştir. Toplantıya Tarım ve Orman Bakanlığı temsilcileri yanında, süt üretici birlikleri, süt sanayicileri, damızlık sığır yetiştirici birlikleri, hayvancılık kooperatiflerinin temsilcileri ile Birliğimizi temsilen Başkan Yardımcımız Bekir Taşkaldıran ve Genel Sekreterimiz Serkan Özbudak katılmıştır. 

Toplantıda, çiğ inek sütünün yağ ve protein oranlarına göre 3 sınıfa ayrıldığı “Çiğ İnek Sütünün Sınıflandırılmasına İlişkin Tebliğ” taslağı katılımcıların görüşlerine sunularak tartışılmıştır.

Bakanlık temsilcilerince;

  • Piyasa talebi doğrultusunda çiğ sütün kalitesine göre fiyatlandırılması ile ilgili yasal bir dayanağa ihtiyacın olduğu,
  • AB’de bu konuyla ilgili fiyatlandırma ve yaptırımları içeren bir sistemin bulunduğu,
  • İlk aşamada kalite konusunun değerlendirilerek, daha sonra ise fiyatlandırma ile üretilen çiğ sütün kalitesini belli bir seviyeye getirmeyi amaçladıkları,
  • Bu sayede daha az maliyetli, daha kaliteli ürünün elde edilebileceği,
  • Sınıflandırmada somatik hücre ve bakteri sayısının da olmazsa olmaz olduğu ancak bununla ilgili alt yapıya ihtiyaç olduğu dile getirilmiştir.

     

    Katılımcılarca;

  • Bu şekilde bir sınıflandırma ile süt üretiminin azalması veya artmasına neden olan ve bu durumda çiğ sütün yağ ve protein oranını etkileyen mevsim etkilerin göz ardı edildiği,
  • Sadece yağ ve protein oranı ile sınıflandırılmanın eksik kalacağı,
  • Çiğ sütte mikrobiyal yükün istenen seviyenin üzerinde olması durumunda sadece yağ ve proteine göre böylesi bir sınıflandırmanın bir anlam ifade etmeyeceği,
  • Mikrobiyolojik kriterlerin de yer aldığı veya bunların hiç sorun teşkil etmeyecek şekilde bir sınıflandırmanın olması gerektiği,
  • Türkiye’de çiğ sütün büyük oranda üretildiği küçük aile işletmelerin yapısının da dikkate alınmasının doğru olacağı,
  • Üreticiler arasında kaliteli üretim yapanlar ile kalitesiz üretim yapanlar arasında adaletin doğru tesis ettirilerek haksız rekabetin önlenmesi gerektiği,
  • Desteklemelerin mutlaka kalite unsurlarına bağlı olması gerektiği,
  • Hijyen kurallarının Türkiye’de genelde karşılanmadığı ve AB kriterleri altında yer aldığı,
  • Taslak yönetmelikte bahsedilen kriterleri de taşımayan sütlerin nasıl bir sınıflandırmaya tabi tutulacağının da belirlenmesi gerektiği,
  • Yağ ve protein oranı yüksek olmasına rağmen kesik şekilde gelen sütlerin sanayiye kabul edilmediği,
  • Bu durumda da satıcının bu ürünü daha düşük fiyatla başka firmalara sattığı,
  • Süt kalitesi bakımından AB’nin Kuzey ve Güney AB olarak ikiye ayrılarak değerlendirilmesi gerektiği,
  • Bu şekilde kendimizi doğru kulvarlarda değerlendirebileceğimiz,
  • Mevsimsel değişimlerin yanında hayvan ırkları faktörünün de göz önüne alınabileceği,
  • Kalite kriterlerinin kaliteyi üretenin ve kaliteyi ihraç edenin kazanması açısından önem taşıdığı,
  • Halkın algı yönetiminin de önemli olduğu, kaliteli ürünler konusunda üreticiler yanında halkın da bilinçlendirilmesi gerektiği,
  • Sanayicinin kaliteli sütün değerini vereceği,
  • Coğrafi işaretlerin de göz önüne alınması gerektiği,
  • Tüm bu sınıflandırmalar için belli yerlerin pilot bölge olarak seçilerek o yerlerden başlanabileceği,
  • Sınıflandırma kriterlerine uygunluğun doğru şekilde değerlendirilebilmesi için hakem (referans) laboratuvarların belirlenmesinin şart olduğu,
  • Gerek süt alımının ve gerekse ürün bedellerinin ödenmesinin garanti altına alınması gerektiği bu şekilde kalite de devamlılığın olabileceği,
  • Almanya, Hollanda gibi ülkelerdeki kriterlerin esas alınmasıyla üreticilerin önüne bir hedefin koyulabileceği, ancak taslağın mevcut haliyle yayınlanması durumunda dahi bir yol almamız açısından önem taşıdığı,
  • Düşük miktarda süt üreten çiftliklerin sütünün diğer çiftliklerde üretilenlerle aynı tanklarda taşınması durumunda, süt toplama esnasında her bir üreticinin arz ettiği sütün kalitesinin doğru şekilde analiz edilerek diğerlerinden ayrılması gerektiği,
  • Süt toplama yetkisinin sadece belli kuruluşlara verilmesinin önemli olduğu,
  • Tüm üreticilerin sütlerini uygun zaman ve koşulda soğutmasına imkan verecek soğutma tanklarının ilgili yerlerde tesis edilmesine ihtiyacın olduğu, bunun olmadığı durumda kaliteli ürün arzının mümkün olamayacağı dile getirilmiştir.

     

    Başkan Yardımcımız Bekir Taşkaldıran;

  • Ülkemizde henüz gıda kanunu yok iken 1973 yılında 1734 sayılı Yem Kanunu’nun yayınlandığını,
  • O yıllarda o zamanki adıyla Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın birçok yem üreticisinin hayvan ihtiyaçları konusunda henüz bilmediği konularda öncülük ettiğini,
  • Bakanlıkça belirlenen kriterler doğrultusunda yemlerin beyan ve tescile göre üretildiğini,
  • Daha sonra dünyada hayvan besleme konusundaki bilimsel gelişmeler nedeniyle yemlerde de ihtiyaçların farklılaştığını ve bu şekilde yeni mevzuatın ortaya çıktığını,
  • Çiğ süt konusunda da aynı şekilde bir yerden başlanması gerektiğini ve zamanla yem mevzuatında olduğu gibi geliştirilmesinin uygun olacağını,
  • Türkiye ile AB gerçeklerinin farklı olması nedeniyle AB standartlarının aynen ülkemizde de uygulanamayacağını bunun için bir geçiş sürecinin yaşanacağını,
  • Kalite konusunda üreticilerde farkındalık yaratılmasının önemli olduğunu,
  • Süt üreticisi ve süt sanayicisi arasındaki çatışmanın kaldırılması gerektiğini ve anlaşmazlıkların önlenmesi için şahit kuruluşlara ihtiyaç olduğunu söylemiştir.

     

    Bakanlık temsilcilerince;

  • Taslak yönetmelikte Mikrobiyolojik kriterlere “Hayvansal Gıdalar İçin Özel Hijyen Kuralları Yönetmeliği”ne atıfta bulunulması nedeniyle yer verildiği,
  • Bu taslak yönetmeliğin çiğ sütte kalitenin tesis ettirilmesi amacıyla sadece bir başlangıç olduğu, bunun kuru madde, laktoz oranı gibi kriterlerin de eklenmesiyle daha ileri seviyelere taşınmasının amaçlandığı,
  • Mikrobiyolojik kriterler üzerine protein ve yağ oranını esas alan bu kriterlerin de eklenmesinin kaliteyi artırmak konusunda üreticileri teşvik edebileceği,
  • Bakanlık olarak kaliteli ve verimlilik esaslı üretimin öngörüldüğü,
  • Kalite esaslı bir destekleme sistemine geçmeyi amaçladıkları,
  • Türkiye ve dünya pazarının da kaliteli ürünleri talep etmesi nedeniyle üretimin de buna göre yapılmasının gerektiği söylenmiştir.